Sonbaharla birlikte İstanbul, yeniden çağdaş sanatın nabzını tutuyor. Tersane İstanbul’un tarihi taş duvarları arasında yükselen Contemporary İstanbul, bu yıl 20. kez kapılarını açtı ve yalnızca bir sanat fuarı değil, şehrin ritmini değiştiren bir buluşma olarak öne çıktı.
10.10.2025
Yirminci edisyonunda “Focus: America” programıyla, New York’un dinamizmini ve Los Angeles’ın özgür ruhunu İstanbul’a taşıyan fuar; paneller, küratöryel projeler ve uluslararası iş birlikleriyle sanatın küresel dolaşımına ışık tuttu. Kente yalnızca yeni eserler değil, aynı zamanda farklı bakış açıları ve taze tartışmalar da getiren Contemporary İstanbul’un akıllarda kalan projelerini BMW Joy Blog’da derledik.
Yirmi Yıllık Serüven.
Yirmi yıldır şehrin kültür haritasında kendine özel bir yer açan Contemporary İstanbul, her edisyonunda farklı bir temayı merkeze alarak hem yerel hem de uluslararası sanatçılarla izleyiciler arasında yeni bağlar kuruyor. Bu zaman dek 35 ülkeden bin 600’ün üzerinde galeriyi, 10.000’den fazla sanatçıyı ve 30.000’den fazla eseri ağırlayan fuar 1,2 milyonu aşan ziyaretçi sayısıyla şehrin kültür takviminde bir kilometre taşı olmayı sürdürüyor. Bu yılın küratöryel odağı olan, Amerika’nın en önemli feminist sanatçılarından 1939 doğumlu Judy Chicago’nun What if Women Ruled the World eseri Türkiye’de ilk kez sergilendi. Tersane İstanbul’un endüstriyel mirasıyla çağdaş sanatın güncel üretimlerini yan yana getiren 2025 edisyonu, ziyaretçilere yalnızca eserleri görmek değil; paneller, söyleşiler ve küratöryel projeler aracılığıyla sanatın farklı coğrafyalardaki dönüşümünü tartışma imkânı sundu. Bu yıl ayrıca BMW Art Car Koleksiyonu’nun 50. yılı kutlandı; fuarda sergilenen eserler, otomobilin sanatla buluştuğu en ikonik örnekleri İstanbul’a taşıdı.
BMW Türkiye, yıllardır Contemporary İstanbul’un farklı edisyonlarında gerçekleştirdiği sanatsal iş birlikleriyle de sanatın yanında durmaya devam ediyor.
İlginin odağında: BMW Art Car.
BMW Art Car. Bu üç kelime, otomobil dünyasında ikon haline gelmiş modeller ile Andy Warhol ve Jeff Koons gibi dünyaca ünlü sanatçılar arasında bağlantı kuruyor. 2025’te 50. Yılını kutlayan projenin birinci ve yirminci eserleri de Contemporary İstanbul’un 20. Edisyonu‘nun dikkatleri üzerine en çok toplayanları arasında yerini aldı. Alexander Calder'in tasarladığı ilk BMW Art Car ziyaretçileri sanatla mühendisliği buluşturan hikâyenin en başına götürürken, koleksiyonunun en yeni üyesi Julie Mehretu imzalı BMW m Hybrid v8 modeli sanatın sadece galeri duvarlarına değil, hareket halindeki bir nesneye de yansıtılabileceğini bir kez daha gösterdi. Tersane İstanbul’un endüstriyel atmosferi içinde sergilenen BMW Art Car eserleri, fuarın ruhuyla uyumlu bir şekilde disiplinler arasındaki bulanıklaşan sınırların etkileyici birer göstergesi oldu.
BMW Art Car koleksiyonundan ilhamla; We Are Ona.
Bu yıl Contemporary İstanbul’un atmosferini yalnızca küresel sanat eserleri şekillendirmedi; mekânın kendisiyle kurulan diyaloglara eklenen projeler de fuarın deneyim katmanını zenginleştirdi. Bu projelerden biri olan Milano’dan Los Angeles’a, Basel’den New York’a kadar pek çok şehirde pop-up sofralar kuran We Are Ona kolektifi, 24 Eylül akşamı Tersane İstanbul’un tarihi duvarları ve yüksek tavanlarının arasında uzun bir masa etrafında kurguladığı sofrayla, gastronomiyi sanatla yan yana getirdi. Yemeği tada indirgemeyen bu yaklaşım, mekânın tarihsel dokusunu, ışığını ve mimarisini misafirlerle paylaşan bir deneyime dönüştürdü. Projenin görsel yönü, kullanılan kumaşlar ve yerleşim düzeni BMW Art Car koleksiyonundan ilham alarak hazırlandı; böylece otomobil sanatının izleri, gastronominin ritmiyle harmanlandı. Duyular arası deneyimlere alan açan Contemporary İstanbul, bir sergi mekânı olmanın ötesine geçerek şehrin gündelik hayatına da dokunan çok katmanlı karşılaşmalara sahne oldu.