Web sitesine şu anda tam olarak erişilemiyor.

Çerezleri kullanmamız için izninizi yönetme aracımız geçici olarak çevrimdışı. Bu nedenle, çerez kullanımına izin vermenizi gerektiren bazı işlevler eksik olabilir.

“Earth Remembers” - Doğanın hafızasında bir yolculuk | BMW Joy Blog

EARTH REMEMBERS.

Doğanın hafızasında bir yolculuk.

Bodrum Cennet Koyu’nda yer alan Bobo by The Stay, bu yaz misafirlerini sadece güneş ve denizle değil, doğayla sanatın eşsiz diyaloğuyla karşılıyor. “Earth Remembers” doğanın hafızasına dokunan heykelleriyle zamana farklı bir gözle bakmamıza aracı oluyor. Hikayeyi bu kez bir müze duvarı değil, toprağın kendisi anlatıyor.

Borusan Otomotiv’in ana sponsorluğunda ve Nu Look Kreatif Direktörü Maya Yıldırım ev sahipliğinde gerçekleşen “Earth Remembers”, Fondation Louis Vuitton ve Palais de Tokyo gibi prestijli kurumlarla iş birliği yapmış Paris merkezli küratör Hervé Mikaeloff ile Artsa Consultancy’nin kurucusu Selcan Atılgan’ın ortak küratörlüğünde şekillendi. Sergi, doğanın belleğini heykellerle yeniden yorumlayan dokuz uluslararası sanatçının yerleştirmeleriyle ziyaretçilerini çevreyle bütünleşen, sezgisel bir keşfe davet ediyor. Bu etkileyici serginin ardındaki isimleri Joy Blog’da ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz.

Nu Look olarak Bobo by The Stay’de gerçekleşen “Earth Remembers” sergisine ev sahipliği yapıyorsunuz. Sanatseverleri bu özel sergiye dair en çok heyecanlandıracak şeyler arasında sizce neler yer alıyor?

Maya Yıldırım: Earth Remembers, yalnızca Bobo’nun doğal dokusuyla değil, aynı zamanda seçkisinin niteliğiyle de dikkat çekiyor. Venedik Bienali, Palais de Tokyo ve Tate Modern gibi dünyaca prestijli sanat kurumlarında eserleri sergilenen dokuz uluslararası sanatçının, büyük ölçekli yerleştirmeleri bir araya getiriyoruz. Sergi, izleyiciyi hem fiziksel olarak zeytin ağaçlarının arasında yürümeye hem de doğa, zaman ve hafıza üzerine düşünmeye davet ediyor. Sanatın çevreyle temas ettiği bu özgün buluşma, izleyiciyle güçlü bir bağ kuruyor.

Serginin küratörlerini de ağırlama şansı bulmuşken birlikte en başa dönmeyi de istiyoruz. “Earth Remembers” sergisinin çıkış fikrini bizimle paylaşabilir miydiniz?

Hervé Mikaeloff & Selcan Atılgan: En başta bizi harekete geçiren şey, doğanın sessiz ama güçlü varlığıydı. Sergiyi kurgularken “toprak” kavramına bir yüzey ya da arka plan olarak değil, bir hafıza alanı, yaşayan bir organizma gibi yaklaştık. Doğayı bir anlatıcı olarak görmek, insanın iz bırakma arzusuyla doğanın kendi döngüselliği arasındaki gerilimi keşfetmek istedik. “Earth Remembers” böyle doğdu, iz bırakmanın, hatırlamanın ve kaybolmanın şiirsel bir araştırması.

Prestijli sanat kurumlarında eserleri sergilenen dokuz sanatçıyı bir araya getiren bu seçki Bobo’nun zeytinlik alanında hayat buluyor. Eserler ve lokasyon arasındaki ilişkinin sizde hissettirdikleri neler oldu?

Maya Yıldırım: Bobo by The Stay’in zeytinlik alanı başlı başına bir hafıza mekânı. Yüzlerce yıllık zeytin ağaçlarının sessiz tanıklığıyla çevrili bu alanda sergiyi kurgulamak, bizler için oldukça özel bir süreçti. Sanatçılar da bu belleğe kendi seslerini kattılar. Bu ilişki bana doğa ve sanatın birbirini tamamlayıcı gücünü yeniden hatırlattı. Mekân, eserlerle yeniden tanımlandı; eserlerse mekânın hikâyesine yeni bir katman ekledi. Bu organik bütünlük, sergiyi izleyen herkesin kendi içsel yolculuğuna çıkmasını sağlıyor diye düşünüyorum.

Küratör gözünden mekânın eserlerle etkileşimi bakımından bu tercihi nasıl okuyorsunuz?

Hervé Mikaeloff & Selcan Atılgan: Bobo by The Stay’in zeytinliği yalnızca fiziksel bir mekân değil; zamanın, hafızanın ve dönüşümün bir simgesi gibi. Sanat eserlerini bu peyzajın içine yerleştirmek, onları hem görünür hem de doğayla bütünleşen formlara dönüştürüyor. Kimi işler neredeyse doğanın bir uzantısı gibi algılanırken, bazıları mekânla bilinçli bir gerilim kuruyor. Bu tür bir bağlamda küratöryel düşünce yalnızca kavramsal değil; çevreye, ışığa, malzemeye duyarlı olmayı da gerektiriyor.

Peki bu özel proje için sanatçıları seçme ve onlarla iletişime geçme sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?

Hervé Mikaeloff & Selcan Atılgan: Sanatçı seçiminde önceliğimiz, hem doğa hem de mekânla anlamlı bir ilişki kurabilecek üretim pratiklerine sahip olmalarıydı. Uluslararası ölçekte tanınan ama aynı zamanda sezgisel ve maddesel derinliği olan sanatçılarla çalışmak istedik. Her ikimiz de uzun süredir bu isimlerle farklı bağlamlarda çalışmıştık, bu da süreci çok doğal ve akışkan hale getirdi. Sanatçılara bu özel proje anlatıldığında, çoğu mekâna özel yeni işler üretmek konusunda heyecanla sürece dahil oldu.

Bodrum’un ve bu özenle seçilmiş mekânın sanatçıları cezbeden bir yönü olması mutluluk verici. Son birkaç yılda şehir, gerçekten de sanat dünyasında oldukça arzulanan ve çeşitliliğiyle öne çıkan bir mekâna dönüştü. Bodrum’daki sanat ortamını siz nasıl tanımlarsınız?

Hervé Mikaeloff & Selcan Atılgan: Bodrum son yıllarda çok dinamik bir dönüşüm içinde. Yerli ve uluslararası koleksiyonerlerin, yaratıcı üreticilerin ve kurumların ilgisi giderek artıyor. Bu çeşitlilik, Bodrum’u yalnızca yazlık bir tatil noktası olmaktan çıkarıp bir kültürel platforma dönüştürme potansiyeline sahip. Ancak bu potansiyelin sürdürülebilir olması için küratöryel kaliteye, özgün içeriklere ve uzun vadeli stratejilere ihtiyaç var.

O halde yine küratör gözüyle bakarsak sizleri sanatın geleceğine dair en çok heyecanlandıran şey nedir?

Hervé Mikaeloff & Selcan Atılgan: Sanatın giderek daha çok duyusal, kapsayıcı ve mekâna özgü hâle gelmesi bizi heyecanlandırıyor. Bugünün izleyicisi yalnızca bakmak istemiyor; hissetmek, deneyimlemek ve bağ kurmak istiyor. Sanatın disiplinler ötesi ve çevreyle ilişkili hâle gelmesi, gelecekte daha da derinlikli ve etkileyici anlatıların mümkün olacağını gösteriyor. Ayrıca genç kuşak sanatçıların doğa, teknoloji, toplumsal hafıza gibi kavramlara olan ilgisi de çok ilham verici.

Tam da son sözünüz üzerinden yola çıkarsak “Earth Remembers” sergisi de Kanadalı sanatçı Angela Bulloch’un, ışık, ses ve dijital teknolojiyle oluşturduğu yerleştirmelere ev sahipliği yapıyor. Teknoloji ve doğa birbirinden uzak kavramlar olarak görülse de bu işle etkileşimlerine şahitlik etmiş oluyoruz.

Sizce teknoloji ve doğa arasında kurulan bu tür diyaloglar izleyicide nasıl bir farkındalık yaratıyor?

Angela Bulloch’un işi bunun çok iyi bir örneği. Işık, ses ve dijital teknolojiyle yaratılan formlar, doğanın içine yerleştiğinde bambaşka bir deneyim ortaya çıkıyor. Bu tür işler, izleyicinin teknolojiye yalnızca mesafeli ya da yapay bir şey olarak değil, duygusal ve şiirsel bir araç olarak yaklaşmasını sağlıyor. Doğayla teknolojinin çeliştiği değil, birbirini dönüştürdüğü anlara şahit olmak izleyicide yeni bir algı ve farkındalık yaratıyor.

Böyle özel bir kürasyon ve Borusan Otomativ sponsorluğu aracılığıyla Angela gibi sanatçılarla tanışmak ilham verici. Bu açıdan sizce markaların sanat girişimlerini kucaklamaları sanat dünyası için neden önemli?

Bugün sanatın daha geniş kitlelere ulaşabilmesi için kamusal ve özel desteğe ihtiyacı var. Borusan Otomotiv’in bu projeye olan desteği yalnızca sponsorluk değil, aynı zamanda bir vizyon ortaklığı anlamına geliyor. Markaların sanatı yalnızca bir görünürlük aracı olarak değil, toplumsal hafıza, estetik ve düşünsel derinlik taşıyan bir alan olarak desteklemeleri, kültürel ekosistemi güçlendiren çok önemli bir katkıdır.

İLGİLİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAZILAR: